
Anne Babanın Depresyonu
Depresyon en genel anlamı ile “ruhsal çökkünlük” olarak tanımlanabilir. Popüler kültürde kastedilenden daha öte bir anlamı olan; mutsuzluk ve isteksizlik başta olmak üzere halsizlik, enerji azalması, durgunlaşma, duygulanımda uygunsuzluklarla tipik, daha ileri boyutlarda ise uyku ve iştah dengesini bozabilen, zihinsel ve bedensel yavaşlamaya (ağırlaşmaya) dahi neden olabilen ağır bir ruhsal bozukluktur. Yaşam kalitesini bozması nedeniyle hem kişiye hem de topluma maliyeti yüksek bir ruhsal problemdir.
Depresyon tablosu kişinin ruhsal durumunu bozmakla kalmaz, çevresindeki başka kişilerle iletişimini de bozabilir; çünkü depresyondaki bir insanın tahammül gücü daha az olabilir, duygu ve davranış kontrolü zorlaşabilir, sorumluluklarına eskisi kadar yetişemez, çevreyi algılama ve düşünme süreçlerinde dahi olumsuzluklar görülebilir.
Çocuk sahibi erişkinlerde gelişen depresyonların çok sık gözden kaçan bir boyutu vardır ki, o da ebeveynlerin yaşadığı depresyonun çocukları ile olan ilişkilerine yansımaları. Depresyon kavramı düşünüldüğünde akıllara erişkin dünyası gelir ancak ebeveynin içinde bulunduğu durumun çocuk açısından da bir anlamı vardır.
Çocuk; annesinin veya babasının yaşadığı ruhsal çökkünlükten üç yönlü etkilenir:
Öncelikle çocuğun bakım kalitesi düşer. Ebeveynden gördüğü sevgi ve destek azalabilir. Çocuğun rutin yaşamı, beslenme ve uyku düzeni, akademik yönlendirilmesi vs aksayabilir.
Ebeveynde depresyona bağlı ruhsal ve davranışsal değişimler çocukta da reaktif duygusal ve davranışsal değişimlere yol açabilir, bu da ebeveyn çocuk ilişkisinin doğrudan bozulması anlamına gelir.
Ebeveynlerden herhangi birisinde ortaya çıkan depresyonun aile içi ilişkilerde yarattığı problemler karı koca uyumunu ve ebeveyn işbirliğini, dolayısı ile de çocuğun etkili eğitimini bozabilecektir.
ÇOCUKLARA ETKİLERİ
Ebeveynin yaşadığı depresyonun çocuğa etkisi; çocuğun yaşı ve cinsiyeti, (anne veya baba) hangi ebeveynin depresyonda olduğu, çocuğun stresle başa çıkma kapasitesi, depresyonun aile ortamına ne derece yansıdığı gibi birçok etkene göre değişir.
Doğum sonrasında ve bebeklik döneminde; annelerde oldukça sık görülen ve bebekleri en çok etkileyen postpartum (doğum sonrası) depresyondan mutlaka söz edilmelidir. Doğumdan sonraki haftalar içinde gelişir. Plansız veya hazırlıksız gebeliklerden ve sorunlu doğumlardan sonra, genç ve deneyimsiz annelerde, bakımı zor bebeklerin büyütülmesi sırasında görülme olasılığı daha sıktır. Annenin ruhsal yorgunluğunun üzerine bir de çocuk bakımının zorlukları eklendiğinde depresyonun şiddeti daha da artar. Depresyondaki annenin; geceleri sık sık uyanan, sürekli ağlayan ve aksamayacak bir düzenle büyütülmesi ve sık sık rahatlatılması gereken bebeklerine tahammülü, bir de üzerine binen çaresizlik duygusunu taşımak o kadar zordur ki. Sürekli bebeğin yanında olma zorunluluğu, emzirme gerekliliği, bebeğin metabolizmasının ve uyku, iştah rutininin tam olarak yerleşmemesi bebek annelerinde görülen postpartum depresyonun tedavisini zorlaştırır ama mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Çünkü özellikle ilk üç yaş çocuk gelişiminde anne ile çocuk arasındaki bağlanma süreci; annenin depresyonu nedeniyle sağlıklı oluşmaz ise çocuğun uyku ve beslenme düzeni ve hatta genel gelişimi dahi risk altındadır. Depresyonda bir annenin zorlukları ile büyüyen ve aile bütünlüğünü bozabilecek ilave travmalar da yaşayan bebeklerde; “Tepkisel Bağlanma Bozukluğu” dediğimiz ve “otizm” ile karışabilen bir tablo sık görülür. Ayrıca postpartum depresyonun anne bebek ilişkisinde yarattığı sorunlar uzun yıllar da devam edebilmekte; anneler ileriki yıllarda da çocukları ile yeterli güven ve disiplin ilişkisi kurmakta zorlanırken, çocukları da ileri yaşlarda duygulanımlarında tutarsızlıklar yaşayabilmektedirler.
Bebek büyüten bir ailede babanın yaşadığı depresyon; bebekten daha çok anneyi olumsuz etkiler. Bilindiği gibi bebeğin ilk yıldaki bakımında annenin en büyük destekçisi babadır. Yaşadığı ruhsal sıkıntı nedeniyle yeterince aktif olamayan baba da eşine yeterli desteği veremeyecek, bir de depresyonun karı koca ilişkisine olumsuz yansımaları olduğunda annenin yükü daha da artacaktır.
Birinci yaşın sonunda yürümeye başlayan bebeğin bedensel hareketliliği ve zihinsel kıvraklığı daha da artar. Artık evin içinde her yere ayak basan, her yeri kurcalayan, çevresini sürekli olarak iletişime zorlayan bir küçük çocuk vardır evde. Bu kadar canlı bir çocuğa; en başta annenin, daha sonra da babanın; ruhsal sorunları nedeniyle yeterince karşılık verememeleri çocuğun gelişiminde daha farklı sıkıntılar doğuracaktır. Bebekler sürekli talepkardır, depresyondaki annenin bebeğin taleplerini karşılamakta yetersiz kalması çocuğun huzursuz olmasına, rahatlayamamasına neden olur. Oysa iki yaşından itibaren hareketlenen bir çocuk çevresiyle daha aktif bir ilişki içine girer, depresyondaki annenin iki yaşındaki çocuğa tutumu ise, kontrol edememe tedirginliği nedeniyle genellikle engelleyici yönde olmaktadır.
Üç yaşındaki çocuk; ebeveynin sağladığı güvene sığınmakla (bağımlılık) kendi başına davranma (bireyselleşme, otonomi) arasında gelgitler yaşar. Bu yaş döneminde annesi depresyonda olan çocukların bireyselleşmeleri daha güç olmakta, annenin güvensizliği sonucu gelişen bağımlı ilişki potansiyeli uzun yıllar sürmektedir. Ayrıca bu yaşlardaki çocuk; kimliğinin, cinsiyetinin vs daha çok farkına varmaya başlar. Annenin veya babanın, yaşadıkları depresyon nedeniyle yeterince aktif olamadıkları durumlarla karşı karşıya kalan çocuk; kimlik gelişimi, cinsel gelişim, ilişkilerde duygusal karşılıklılık gibi birçok alanda problemle karşılaşabilmektedir.
Dört ile altı yaşlardaki çocuk; artık çevresiyle daha fazla karşılıklı iletişim halindedir ve ilişkilerindeki tepkiselliği daha fazladır. Anne babanın depresyonda olmaları; yetersizlikleri, tahammülsüzlükleri, mutsuzlukları çocuğu tedirgin edebilir. Bu yaşlardaki çocuk, yaptıklarını sorgulayarak kendisini suçlama eğilimine dahi girebilir. Bazen de ebeveyninin öfkesine birebir öfkeyle karşılık verebilir, bu da ilişkilerini daha da bozar.
NE YAPMALI?
Anne babalar yaşadıkları ruhsal problemden çocuklarının etkilenmemesi için belirli noktalarda daha dikkatli olmaya çalışmalıdırlar.
Öncelikle kendi ruhsal durumlarının farkında olsunlar. Çocuk bakımı konusunda yetersizlik, güvensizlik, tahammülsüzlük, yalnız bırakılma gibi duygular yaşıyorlarsa, altında bir depresyon tablosu yatıyor olabilir. Psikiyatrik destek almaktan çekinmesinler.
Depresyon bütün anne babaların işlevselliğini kısıtlayabilecek bir durumdur. Çocuklarının bakımı için yardım almaları yerinde olur, çünkü çocuğun günlük rutin yaşantısı aynı süreklilikte devam etmelidir.
Anne ve babanın depresyon yaşaması; genetik yatkınlık ve çevresel koşullar nedeniyle çocuğun da depresyon geçirme olasılığını arttırır. Annelerle çocukların ortak depresyon yaşamaları çocuk psikiyatri kliniklerinde çok sık görülür. Anne babalarla beraber çocukların da ruh sağlığı değerlendirilmelidir.
UZM DR AHMET ÇEVİKASLAN

