Gazete

Bir Çocuksun Sen

ATV’de yayınlanan “Bir Şarkısın Sen” programında çocuklar sevilen şarkıları seslendiriyor. Hayalleri “sanatçı” olmak, şu an için çok ilgi görüyorlar. Ya sonrası?

Türkiye çocuk şarkıcılara hiç de yabancı değil; Küçük Emrah, Küçük İbo, Küçük Onur… Dünya da öyle; çocuk yaşta sahneye çıkan, oyunculuk yapan çok. Peki ne kadarı tutunuyor? Sadece sahnelere değil hayata da…
ATV’de yayınlanan “Bir Şarkısın Sen” programı izlenme rekorları kırıyor. “Hangi programdı o?” diye düşünenlere, “çocukların şarkı söyledikleri program” diyerek hatırlatmak mümkün. “Bir Şarkısın Sen”de Türkiye genelinde yapılan elemeler sonucu seçilen 20 çocuk son 50 yılın en çok sevilen şarkılarını seslendiriyor. Çocukların yaşları 10-16 arasında değişiyor. Hayalleri “sanatçı” olmak… Aralarından 13 yaşındaki Şebnem Keskin, güçlü sesiyle ön plana çıkıyor, Mehmet Daş Küçük İbo’nun yerini alacağa benziyor.

10 yaşındaki Berna Karagözoğlu ise programın maskotu. Karagözoğlu 4. sınıfta okuyor. Beraber şarkı söylemek istediği sanatçılar, Malatyalı İbrahim, Metin Çay, Hasan Yılmaz olarak dile getiriyor. Şimdiden hayranları var, onu tavırlarından dolayı sevimli buluyorlar. Örnek gerekirse; iki hafta önceki programda, aldığı alkışların ardından eğitmenine bu kadar güzel söylemesini sağladığı için teşekkür etti, sonra “tabii ses benim de!” diye ekledi. Bu olay tüm salonu kahkahaya boğmaya yetti. Çocuklar çok mutlu görünüyor, ilgi görmek kimi mutlu etmez ki? Asıl soru bunun ne kadar süreceği, sonrasında ne yaşayacakları… Programın yapımcıları, çocukların ruh sağlığı konusunda hassas olduklarını söylüyorlar. “Çocuklar değil, şarkılar yarışıyor” diyor ve program süresince elemeler yapılmadığını hatırlatıyorlar. Araştırırken, programa katılan çocukların psikolojik destek aldıklarını, sesleri içinse 15 günde bir doktor kontrolüne girdiklerini de öğreniyoruz. Ancak tüm bu hafifletici etkenler yine de programı, gündeme getirdiği “çocuk şarkıcı” kavramını tartışmaya açmayı engelleyemiyor.

Çocuk ve ergen psikiyatr Uzm. Dr. Ahmet Çevikaslan “Son on beş yıldır ekranlarda akıl almaz bir yarışma furyası var” diyor, “Herkes, akla gelebilecek her konuda yarışıyor. Asıl amaç magazin, eğlence…” Ona göre, izleyiciler ve katılımcılar eğlenirken yarışmaları kazananlar ise sınırlı bir süre tanınmış olmanın ve eğlenmenin tadını çıkarıyor ama o kadar.

Çevikaslan, bu programlarda eğlenenlerin de, yarışanların da, kazananların da çocuklar değil, büyükler olduğunu düşünüyor. Ona göre sunucuların şarkıları sunuşları bile bunu doğruluyor; çünkü “Bizi çocukluğumuza götüren…” diye başlıyorlar, küçükler şarkı söylüyor, büyükler geçmişe gidiyor. Çocukların gırtlak kullanımları, müzikal tonasyonları, bedensel tavırları ile yetişkin gibi davranma eğiliminde olduklarını, büyüklerden kompliman aldıkça kendilerine daha da yabancılaştıklarını anlatıyor Çevikaslan. Bu tür yarışmaların toplumun algılama ve düşünme süreçlerini olumsuz etkilediğini düşünüyor. “Emek harcamadan, çabucak yıldızlaşmayı şimdi çocuklarımıza da öğretiyoruz” diyor. Ona göre, bu yapılan bir çeşit umut tacirliği, çocukların “duygusal istismarı” da cabası. Ahmet Çevikaslan (altta) onların kendi rızaları ile katıldıklarına da pek emin değil. Bu çocukların yaşıtlarının gündeminden kopartıldıklarını, okulların açık olduğu dönemde,

uyku saatlerinde ekranlarda olduklarını, yetişkinlerin şarkılarını, yetişkin edası takınarak, yine yetişkinlere söylediklerini hatırlatıyor, bu durumun onları kendilerine, çocukluklarına yabancılaştırdığını dile getiriyor. Çevikaslan diziler ve diğer TV programlarında uzun süre çalışıp; okul yaşantısı kesintiye uğrayan çocukların bir süre sonra yaşıtları ile ilişkilerinde sorunlar yaşadıklarını anlatıyor. “Birkaç yıl önce bu tür programları çocukların izlemelerinin sakıncaları üzerine tartışmalar çıkardı, o tartışmalar sırasında bazı yapımcılar ‘kapatın, çocuklarınıza izletmeyin’ diyerek meslektaşlarını susturuyorlardı” diyor, “şimdi ise yarışanlar da çocuk!”

Çocuk yaşta ün kazanma olgusunu tartışmaya açmak, “Bir Şarkısın Sen” programıyla gündeme geldi, oysaki yarışma öncesinde de Türkiye’de ve dünyada bu durumun pek çok örneği vardı. Bu kişilerin çoğu, ergenlik çağlarının ardından medyada daha çok sansasyonlarıyla yer aldılar.

Türkiye için küçük yaşta ün kazanan şarkıcıların en tanınanı “Emrah” olsa gerek. 1984’te, 13 yaşındayken Diyarbakır’dan İstanbul’a albüm yapmak için gelen “Küçük Emrah”, kısa sürede üne kavuştu. Onlarca albüm yaptı, film çevirdi. Filmlerinde; “namuslu”, “iyi kalpli”, “fakir ama gururlu” genci canlandırarak halkın gönlünde taht kurdu. Öyle ki İnönü Stadyumu’na elli bin kişi toplayan ilk Türk isim olma ünvanına da sahip. Emrah, geçen haftalarda NTV’de yayınlanan Sade Vatandaş programında konuktu. Programı sunan Bayülgen’in “Hayatındaki en travmatik olay ne?” sorusuna, “Ergenlik çağı” diye cevap verdi. Sesi değişmeye başladığında nasıl korkuya kapıldığını şöyle anlattı: “Doktora gittiğim günü hatırlıyorum. Dedi ki bana ‘Senin sesin artık eskisi gibi olmayacak, sen artık büyüdün’. Stüdyoya giriyorum okumaya, sesim çıkmıyor ve o anda her şey benim için bitiyor. Bir baktım yüzümde sivilceler var, sesim değişmiş, artık ben eski çocuk Emrah değilim. Büyüyorum hızla.” Emrah o sırada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünmüş, çok korkmuş. Ancak o şanslılardan, tutunanlardan; korkusu yersiz kalmış, albüm üstüne albüm yapmaya devam etmiş…

“KÜÇÜK” FURYASI

Emrah, isminin başındaki “Küçük” sıfatını 90’lı yılların ortalarına doğru kaybetti. Ancak sıfat boş kalmadı, “Küçük” tahtına aday önce bir İbo, ardından da bir Onur geldi. Ancak onlar Emrah kadar şanslı değildi. 12 yaşında Urfa’dan İstanbul’a gelen Küçük İbo, Küçük Emrah’tan sonra en çok ün salan küçük türkücü. İbrahim Tatlıses’le programlara çıktı, gazinolarda sahne aldı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller yasa çıkartıp, sahnelere çıkmasını yasakladığında “mikrofon, benim oyuncağım, oyuncağımı elimden almayın, sahne olmadan yaşayamam” diye ağladı. Sonra ergenliğe girdi, işte ne olduysa da ondan sonra oldu. Hakkındaki haberlerin içeriği değişti, trajikleşti. İbrahim Tatlıses’le görüşmek istediğini, aylardır ulaşamadığını, ünlüyken ondan ayrılmayan dostlarının artık yanında olmadıklarını haykırıyordu. Şaşkındı, her şey bir anda olmuş ve bitmişti, üstelik küçük yaşta elde ettiği kazançların, şöhretin ardından “sıradan” biri olmayı, vasıfsız bir işte çalışmayı da yediremiyordu artık. Küçük İbo, yıllar sonra Seda Sayan’ın programında, “Çocuktum, hiçbir şeyi anlamıyordum o zamanlar. Keşke okusaydım, hata yaptım. İçki masalarına meze oldum” diye pişmanlığını dile getirdi. Şimdilerde ise yeni albüm hazırlığında…

Küçük Onur ise, “dersleri iyi, temiz yüzlü türkücü” olarak ün salmıştı. Kumral saçlı, açık tenli Küçük Onur, türkü söyleyerek kazandığı ünün ardından, dizi oyunculuğu da yaptı. 90’lı yılların sonlarında, Karetecan adlı dizide Cüneyt Arkın’la birlikte başroldeydi. Dizi bitti, Küçük Onur’un adı anılmaz oldu. Onunla ilgili çıkan son haber ise şöyle: “Organize suç örgütü kurduğu iddiasıyla tutuklanan Sedat Peker’e yönelik düzenlenen Kelebek operasyonu kapsamında gözaltına alınan şarkıcı Küçük Onur, ödemediği bir para cezası nedeniyle önce adliyeye, buradan da yoklama kaçağı olduğu gerekçesiyle askerlik şubesine götürüldü.”

Önemli sanatçıların yeteneklerini erken yaşta ortaya koydukları, çocukken keşfedildikleri de bir gerçek. Buna verilecek en güzel örneklerden biri İdil Biret. Biret, yedi yaşında İsmet İnönü’nün talimatıyla, kendi adına çıkarılan özel yasadan yararlanarak Fransa’ya gönderildi. O, “Türkiye’nin harika çocuğu”ydu. Biret, “Küçük yaşta şöhreti tatmak nasıldı?” sorumuza “Aklıma bile gelmedi, ‘ben ünlüyüm’ diye düşünmek. Bunda ailemin doğru yönlendirmesinin de çok büyük etkisi var. Şanslıydım, çok iyi hocalarla çalıştım, eğitim aldım” diye yanıt veriyor. “Bir Şarkısın Sen”i izlememiş, bu yüzden program hakkında yorum yapmaktan kaçınıyor, genel bir yorum yapıyor: “Andy Warhol’un dediği gibi; günümüzde herkes 15 dakikalığına ünlü oluyor, bunun sonucu da çoğu zaman hayal kırıklığı.”

Biret programa katılan ve yeteneğini milyonlara sergileyen çocuklara, psikolojilerinin bozulmaması için eğitimlerine öncelik vermelerini tavsiye ediyor. Bu ünün geçici olabileceğini, hatta seslerini bozabileceklerini unutmamaları gerektiğini söylüyor.

DENİZ YAVAŞOĞULLARI