
Disleksi
TANIM
Disleksi kelimesi; zorluk ya da yoksunluk anlamına gelen “dis” hecesi ile dil anlamında kullanılan “leksi” ibaresinin birlikte kullanılmasından oluşan, “kelime-dil yokluğu / zorluğu” anlamında kullanılan bir kelimedir.
Disleksinin literatüdeki geçmişi 1600’lere uzanır.
Alman doktor Schmidt; inme sonrasında okuma becerisini kaybeden 65 yaşındaki bir adamı tarifler.
İngiliz ve İskoç hekimler; 19.. yüzyıl sonlarında Kraliçe Victoria döneminde; çok iyi yetiştirilen ancak okumayı öğrenemeyen çocuklardan söz ederler.
1896 da İngiliz Dr Morgan 14 yaşında okuma zorluğu olan bir çocuğu tanımlar ve gelişimsel disleksi tanımı gündem gelir. .Yine yaklaşık aynı dönemlerde Dr Adolf Kussmaul, “kelime körlüğü” tanımını kullanır ve bu durumu sol anguler girus bölgesiyle ilişkilendirir. 20, yüzyılın başında Dr Rudolf Berlin 20 yılda topladığı 6 olguyu sunar ve ilk defa disleksi tanımını kullanır, Hinshelwood ise konjenital kelime körlüğü terimini kullanarak tanımlar bu durumu.
Zeka düzeyi ortalama ya da ortalama üzeri olan, dil becerisindeki yetersizliği açıklayabilecek fiziksel, tıbbi, psikolojik, sosyal bir problemi olmayan kişilerdeki beyin kökenli ciddi bir okuma problemidir.
Günümüzün tanı sitemine göre; disleksi tanımını kapsayan ve ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken durumlar üç ana başlıkta incelenir:
1) Özel Öğrenme Güçlüğü
– Okuma Bozukluğu (Gelişimsel Disleksi)
– Matematik Bozukluğu (Diskalküli)
– Yazma Bozukluğu (Disgrafi)
Özel öğrenme güçlüğü başlığı altında incelenen bu durumlar; dil fonksiyonunun görsel olarak işlenmesiyle ilgili bir problemdir.
2) İletişim Bozukluğu
– Gelişimsel İfade Edici Dil Bozukluğu
– İfade Edici Ve Algılayıcı Karma Dil Bozukluğu
– Fonolojik Bozukluk
– Kekemelik
Bu sorunlar ise dil fonksiyonunun işitsel olarak işlenmesiyle ilgili bir problemdir. Gelişimsel disfazi olarak da isimlendirilirler zaman zaman.
Genelde bu iki grup bozukluk , yani gelişimsel disleksi ve gelişimsel disfazi , aynı problemin iki görüntüsü olarak ele alınır.
3) Motor Beceri Bozukluğu
– Gelişimsel Motor Koordinasyon Bozukluğu
Okuma yazmayı öğrenme beyinde iki şekilde gerçekleşir. Ya kelimenin tamamı bütün olarak tanınarak öğrenilir ki buna görsel ya da ortografik yol denir. Ya da, harf-ses analizi ile grafemler fonemlere dönüştürülerek öğrenilir, buna da fonolojik yol denilir.
Disleksi; okuma yeteneğine göre ikiye ayrılır: P tipi ve L tipi. P tipi, yani algısal (perseptüel) tip disleksisi olan çocuklar doğru ancak yavaş okurlar, duraklama ve tekrarlama hatalarını daha çok yaparlar. L tipi, yani dilsel (linguistik) tip disleksisi olan çocuklar akıcı ve hızlı okuyabilirler ancak kelime ve hece atlama ve / veya değiştirme hataları daha sıktır.
L tipi dislekside sol beyin yarısının sağdakinden daha baskın olduğuna inanılır. Bu çocuklar en baştan itibaren sol tarafa güvenerek, sağ beyin yarısının katkısını atlamakta, yazının “vizüo perseptüel-görsel algısal” özelliklerini görememekte, bu nedenle okumayı başarmakta daha en baştan zorlanmaktadırlar.
P tipi dislekside ise sağ beyin yarısının daha baskın olduğu düşünülür. Okumayı zamanında başaran çocuk ileri aşamalarda sorun yaşar. Çünkü; okuma becerisi sol beyin yarısına ait olan “anlam bilgisi” ile desteklenmez, sağ beyin baskınlığı ilerde de sürer, çocuk; okuduklarına anlam vermekte zorlanır.
Okumaya geçiş evresi sağ beyin yarısı baskınlığında gerçekleşir ve görsel algı baskındır. Ancak zamanla sol beyin yarısı da devreye girer ve okuma giderek hızlanır. L tipi dislektiklerde sağ beyin yarısının katkısı zayıftır, bu çocukların görsel algıları zayıf olduğundan okurken atlamalar, eklemeler vs yaparlar. P tipi dislektiklerde ise sol beyin yarısının katkısı zayıf olduğundan çok yavaş, kesik kesik, duraklamalar ve tekrarlarla okumaya çalışırlar, hızlanamazlar.
DAĞILIM
Genetik olarak disleksinin sıklığı birinci dereceden akrabalar arasında, genel popülasyondan daha yüksek orandadır .Dislektik çocukların aile öyküsünde %52 ile %89.7 disleksi saptayan geniş kapsamlı, tarama çalışmaları yapılmıştır. Performans becerilerinin sözel becerilerden daha iyi olduğu disleksi tipinin genetik ve ailesel olabildiğini, ama bunun tersinin yani dilsel becerilerinin performans becerilerinden daha iyi olduğu disleksi tipindeki nörolojik bozukluğun genetik özellik taşımadığına inanılır.
NEDENLERİ
Disleksinin nasıl tetiklendiği ve nedenleri tam olarak bilinmez. Gelişimin erken bir döneminde beyin fonksiyonlarını engelleyici bir etki yapan herhangi bir sürecin (genetik etkenler, konjenital faktörler, prenetal hasar, prenatal zorluklar, beyin hasarı gibi), öğrenme güçlüklerine neden olabileceği ileri sürülmektedir.
En çok kabul gören teoriye göre; disleksi daha en baştan itibaren beyin kaynaklıdır, bazı beyin bölgelerinde bilgi işleme süreçlerinde sorunlar yaşanmaktadır.
En küçük ses birimine fonem denir. Dislekside; dil sistemindeki bir takılmanın, kelimeleri fonemlere bölme becerisini, yani fonemik farkındalığı bozduğuna inanılır.
KLİNİK SEYİR, BELİRTİLER
Disleksi adayı bir çocuk çok erken yaşta tanınabilir. İlk ipucu konuşma gecikmesidir. Bir yaşını tamamladığı halde anlamlı bir kelimesi olmayan, iki yaşını geçtiği halde tam cümle kuramayan bir çocuğun konuşması gecikmiş demektir. Konuşma zamanında ya da geç gelişsin; sesler yanlış ve değiştirilerek seslendirildiği için kelimeler anlaşılmaz ki buna fonolojik bozukluk denir. İki durumun; yani konuşma gecikmesi ve fonolojik bozukluğun beraber görüldüğü çocuklar, ailede de öğrenme sorunları var ise en güçlü disleksi adayıdırlar. Bunun dışında; daha küçük yaşlardan itibaren; ses oyunlarına, tekerlemelere duyarsızlık ya da beceriksizlik gözlenebilir (okumaya hazırlığın en önemli göstergesidir). Ses benzerliği ve anlam benzerliği olan kelimeler birbirine karıştırılır. Fonemler (ses birimleri) bozuk çıkabilir.
Daha büyük yaşlarda; harflerle sesler arasındaki bağlantıyı anlayamama, heceleme zorluğu, yeni ve karmaşık kelimeleri öğrenmekte zorluk, okuma ve yazma hataları, okumaktan kaçınma, konuşmada duraksama, hece yutma, telaş vb hatalar, gözlenebilir. Zaman kavramları zayıf olabilir; dün, bugün, yarın gibi zaman belirteçlerini çok geç ve zor öğrenirler, hatta saati çok geç kavrarlar, belki hiç öğrenemezler. Haftanın günleri, yılın ayları, sıralı sayma vb gibi sıralı akan temrinlerde zorlanırlar. El, ayak, göz baskınlığında karmaşa, ince motor becerilerde zayıflık, sakarlıklar, ayna görüntüsü yazı, mekan yöneliminde sorunlar gözlenebilir ama bunlar şart değildir ve tek başına tanı koydurmaz.
TANI
Disleksi tanısı; çocuk psikiyatri uzmanı tarafından aileden, çocuktan ve eğitimcilerden alınan anamnez (öykü), gelişim değerlendirmesi ve nöropsikolojik ölçümler sonrasında konulur.
Öncelikle çocuğun zeka düzeyi değerlendirilmeli ve öğrenme güçlüğünün bir zeka geriliği yüzünden olup olmadığı ayırdedilmelidir. Dislekside zeka normal ya da normalin üzerinde olur. Ya da çocukta hem disleksi hem de zihinsel yetersizlik bir arada bulunabilir ki bu durum tabloyu daha da ağırlaştırır.
Zekadan başka çocuğun dil gelişimi, konuşma becerisi, okuma ve yazma becerisi, zaman ve mekan yönelimi ve dislekside görülebilecek diğer bulguların varlığı muayene bulguları ve uygun testlerle araştırılmalıdır.
Disleksi teşhisini mutlak kesinlikte koyduran biyolojik parametreler yoktur ancak yapılan araştırmalar bazı EEG ve MRI bulgularını ortaya koymaktadır.
Örneğin; EEG’de, okumaya yeni başlayan bir çocukta beyin sağ tarafında beyin aktivitesinde artış gözlenirken, daha ileri düzeyde okuyanlarda beyin sol tarafında aktivite artışı gözlenmektedir.
TEDAVİ
Disleksi tedavisinde öncelikli amaç; çocuğun öğrenme becerisinin güçlendirilmesidir. Güçlü olduğu öğrenme stilleri daha da pekiştirilirken, zayıf olduğu noktalardan kayıplar yaşamasının önüne geçilmeye çalışılır.
Tedavinin en önemli parçası ve esası; eğitimcilerin de tedavi ekibinde yer alacağı özel eğitimdir. Ancak bu özel eğitim; zihinsel özürlülere verilenden farklı olmalıdır.
Çocuğun öğrenmesini güçlendirici; görsel, işitsel, taktil (dokunmaya dayalı) ve kinestetik (beden hareketi yönelimli) algı süreçlerinin pekiştirilmesi; bellek ve konsantrasyon yetisinin çalışılması, gereken durumlarda motor koordinasyon becerisinin güçlendirilmesi, fonetik farkındalığın arttırılması, dinleme, konuşma, kavrama ve ifade etme boyutunu içeren kapsamlı dil terapisi, kavram eğitimi, düşünme becerisi vb birçok yöntemi içermelidir özel eğitim.
Okul ortamında ve sınıf içinde; çocuğu zihinsel yetilerini destekleyici gündelik önlemler alınabilir.
Unutulmamalıdır ki; disleksisi olan çocuklar birebir eğitimle daha iyi öğrenirler.
Öğrenmeyi, dikkati, belleği destekleyici ilaç tedavileri zaman zaman çocuk psikiyatri kliniklerinde kullanılmaktadır.
Ayrıca psikoterapi süreci içinde aile; disleksi ve çocuktan beklenebilecekler konusunda
bilgilendirilmeli, çocuğun akademik yaşamı konusunda gerçekçi olmaları sağlanmalıdır.
Öğrenme zorluğu sonucu çocukta zamanla kendine güvensizlik, okul korkusu ve reddi, ders çalışmaya direnç, motivasyon düşüklüğü vb ruhsal ve davranışsal değişimler çıkabilir. Mutlaka tedavi edilmelidir.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından; sınıf ortamında bu tür engelleri olan çocukların zarar görmemesi için bazı yasal düzenlemeler önerilmektedir. Bunun da takibi il ve ilçelerdeki rehberlik araştırma merkezlerince yapılmaktadır.
Disleksi tedavisinde her zaman şifa ile düzelme beklenmez. Erken yakalanan olguların tedavisi daha yüz güldürücüdür. Çocuğun öğrenim sürecinin desteklenmesi, erken yaşta yeteneklerinin, ilgi alanlarının önünü açacak fırsatlar sunulması en uygun yaklaşım olur.
SEYİR
Erken yaşta fark edilen ve aile desteğini de içeren özel eğitim ve akademik desteğin sağlandığı, öğrenme stilleri eğitilebilen çocuklarda tama yakın düzelme beklenebilir.
Geç yakalanan olgularda; zamanla ortaya çıkan akademik yetersizliğin ve motivasyon eksikliğinin düzeltilmesi kolay olmamaktadır.
BEYİNLE İLİŞKİSİ.
Disleksinin nedeni, daha en baştan itibaren beyinde bilgi işleme yolaklarındaki problemlere bağlanmaktadır ve şimdiye kadar yapılan araştırmaların sonuçları da bu hipotezi doğrulamaktadır.
Bazı araştırma bulgularına göre; sağ elini kullanan ve disleksisi olmayanlarda sol beyin yarısı sağdakinden daha büyüktür, başka bazı araştırmalarda ise aksine disleksisi olanlarda her iki yarım küre eşit ya da sağdaki daha büyük bulunmuştur. Buna paralel olarak; disleksisi olmayanlar dil becerilerinde beynin sol tarafını kullanırken, disleksisi olanlar beynin sağ tarafını da daha etkili kullanmaktadırlar.
Geçmişte; bu konudaki yaygın inanç; disleksinin serebral korteksteki oldukça gelişmiş dil bölgelerindeki problemlere bağlı olduğuydu.
Oysa ki dislektik çocuklarda; dil problemleri olduğu kadar; hızlı bilgi işleme, koordinasyon, denge ve akıcılık sorunları da sıktır. Sheffield Üniversitesi’nin 70’li yıllardan bugüne uzanan araştırması; disleksinin beyincikteki anormalliklere de bağlanabileceğini, öğrenme güçlüğü belirtilerinin iç kulak (serebellovestibüler) (beyincik ve denge merkezi arası) kaynaklı sinyal karmaşıklığına bağlı olabileceğini; dislektik çocuklarda; otomatik öğrenme performansını, yeni beceriler öğrenmeyi, hareketi, koordinasyonu ve dengeyi bozan bir beyincik anormalliği bulunduğunu düşündürmektedir.
Bir başka araştırmada ise anne karnında görme sinirinin hasara uğrayabileceği öne sürülmüştür. İnsan beyninde; görme işlevine katkıda bulunan ve her biri V ile sembolize edilen en az 32 bölge bulunmaktadır. Örneğin V5; hareket eden nesneleri izlemekte önemlidir. V1 ve V2 renkleri tanır. Buna göre dislektiklerde V5 bölgesi problemli alan olarak düşünülmektedir.
V5 hızlı hareket eden nesneleri tanıyan magnoselüler büyük hücre sisteminin parçasıdır ve dislektiklere özel bir magnoselüler hücre tipinde anormallik olduğu düşünülmektedir. Bu hücreler retinadaki uyarıları beyine aktarır, dolayısı ile hızlı değişimler ya da hareketler algılanabilir. Bu hücrelerin hasarı okumayı zorlaştırır, çünkü metni çözmekte etmekte gerekli hızlı göz hareketleri imkansızlaşır. Anne rahmindeki antikorlarla optik sinirdeki bu hücrelerin hasara uğradığına inanılmaktadır.
Bir başka araştırmada serebral korteks ve talamusta yapısal değişimler saptanmıştır. Yapılan otopsilerde; serebral korteksteki sinir hücrelerinin ve küçük bir işitsel bölgenin sinir hücresi düzenlemesinde ektopi denilen anormallikler, talamusun işitsel ve görsel kısımlarındaki sinir hücrelerinde de küçük hücreler saptanmıştır.
İşitmeyle ilişkili bir bölge olan planum temporale normalde solda daha büyüktür ama dislektiklerde her ikisi de eşittir.
Okumada önemli iki beyin bölgesinden mutlaka söz edilmeli. Kelime analizi ve harf sembollerini ses karşılıklarına dönüştürmede, ayrıca yazılı ve sözel dili anlamada önemli bir bölge olan sol parietotemporal sistem ile akıcı, seri okuma, kelimeyi bütüncü görmede kritik bir bölge olan sol oksipitotemporal alan.
2001 de yapılan bir araştırmada disleksisi olanlarda sol parietotemporal alanda daha az gri madde olduğu ve bunun dilin ses yapısını işlemeyi (fonolojik farkındalığı) zorlaştırdığı, ayrıca aynı bölgedeki beyaz madde azlığının da okuma becerisini zayıflatabileceği, beyin bölgelerinin birbirleriyle iletişimim zayıflatacağı varsayıldı.
Pek çok dislektikte alt frontal alanlarda daha fazla aktivite bulunması, bu alanların arka alandaki bozulmayı kapatmaya çalıştığını düşündürmüştür.
UZM DR AHMET ÇEVİKASLAN

