
Çocukta Obesite ve Ruh Sağlığı
Obesite, yani aşırı şişmanlık; en basit ve güncel tanımı ile vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğuna (m2) bölünmesiyle bulunan Vücut Kitle İndeksi esas alınarak ölçülen bir durumdur. Bu değerin yüzde seksen beşin üzerinde olması tıbbi takibi gerektirir, çünkü bu aşamadan itibaren obesiteye bağlı hastalıkların görülme sıklığı çok yükselir.
Obesiteye bağlı sorunlar; kalp ve damarlar, hormon döngüsü, solunum, kemikler, mide bağırsak akışı ve sinirler başta olmak üzere bütün vücut sistemlerinde hastalık yapabilir. Örneğin; obes çocuklarla obes olmayanların yetişkinlikleri karşılaştırıldığında kalp damar hastalıkları iki kat, diabet üç kat daha fazla görülmektedir. Obes çocukların yüzde doksan dördünde bellek ve öğrenmeyi olumsuz etileyecek şiddette uyku apnesi gözlenmektedir. Kalça, diz ağrısı, epifiz kayması, bacaklarda torsion (bükülme) ile tipik ortopedik hastalıkların yüzde sekseninde obesite bulunur. Çocuklardaki safra kesesi taşlarının yüzde sekiz ile otuz üçünden obesite sorumludur. Yine obesitede kafa içi basıncın arttığı durumlardan birisi olan psödotümör serebri daha fazla görülür. Obesiteye bağlı yağlanma artışı, yetişkinlikte meme, uterus, serviks, kolon, prostat ve pankreas vb organların kanserlerinde rol oynayabilir.
Ayrıca obesitenin; eğitim süresinin kısalması, evlenme oranında azalma, daha fazla yoksulluk gibi sosyal sonuçları da vardır. Obesite, sosyal ortamlarda çocuğun kendisini farklı hissetmesine neden olabilecek bir durumdur. Genellikle arkadaş grubunda daha az popülerdirler, akranlarının takılmaları, beden imajlarındaki tedirginlikleri vb nedenlerle ya da obesiteye bağlı fiziksel sorunları nedeniyle özgüvenleri düşük olmaktadır. Eebeveynin; çocuktaki obesiteye ve beden imajlarına ilişkin endişeli tavırları da çocuğun özgüvenini olumsuz etkilemektedir.
Obes çocuklar obes yetişkin olmaya da en büyük adaydırlar; özellikle anne ve babaları da kilolu ise ve yağ doku artışı çok erken yaşlarda başlamış ise. Altı yaşında obes olanların yüzde yirmi beşi, on iki yaşında obes olanların yüzde yetmiş beşi yetişkinlikte obesite adayıdır. Bazı araştırmalarda gebelik amnion sıvısında daha yüksek oranda insülin bulunan bebekler altı yaşına geldiklerinde, obesite olasılığının daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Obesitenin nedenlerini anlamaya yönelik beyin odaklı araştırmalar hipotalamus adı verilen bölgede yoğunlaşmaktadır.
Hipotalamus; enerji dengesi ve gıda alımını düzenler. Bir yağ doku hormonu olan leptin ve pankreastan salınan insülin varlığında hipotalamusun anorektik (besin alımını azaltan) dalı aktifleşirken oreksijenik (besin alımını uyaran) dalı baskılanır. Tersi durumda, yani leptin ve insülin yokluğunda besin alımı uyarılır. Bunlara ilaveten plazma glukoz azalması (kan şekeri düşüklüğü), kortizol salgısı, ghrelin salgısı da besin alımını arttırır. Hiptalamusu etkileyen tümörler veya başka hastalıklar da obesite nedeni olabilir.
Ön medyal hipotalamusa bağlanan başka beyin bölgeleri de besin alımınının düzenlenmesinde etkilidirler. Dopaminerjik beyin alanları yeme davranışı ve motivasyonunda etkilidirler ki, bir PET görüntülemede beyinde dopamin (DA2) reseptörü daha az olan yetişkinlerin vücut kitle indekslerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ayrıca serotonin de tokluk duygusu uyandırı ve besin alımını azaltır. Bazı araştırmalarda, noradrenalin adlı maddeye ait alfa-2 reseptör agonistleri besin alımını artırırken, alfa-1 reseptör agonistlerinin azalttığı rapor edilmiştir.
Obesitenin genetik kökenleri de vardır ve özellkle de enerji alımı ve harcanması gibi durumlarda yüzde yirmi ile seksen oranında etkilidir. Sıçan ve insan modelleriyle yapılan araştırmalarda; besin alımı, metabolizma, enerji tüketimi ve kilo artışına ilişkin başka etkenleri de ilgilendirebilecek iki yüzden fazla genin varlığı ortaya konulmuştur. Yapılan genetik araştırmalarda; melanokortin 4 reseptörü (MC4R) kodlayan bölgedeki mutasyonlar obesitenin en sık genetik nedeni olarak kabul edilmiş ve ciddi obesitelerin yüzde altı kadarından sorumlu tutulmuştur.
Çocuklardaki obesitelerin yüzde doksanından çoğunun nedeni bilinmez, yüzde on kadarının nedeni bilinir.
Günümüz toplumunun sedanter, yani hareketsizliğin egemen olduğu, çocukların televizyon, bilgisayar vb nesnelerin karşısında saatlerce hareketsiz kaldığı, ulaşım, güvenlik vb gerekçelerle sokağı unuttuğu ortamlarının da fiziksel aktiviteyi ve enerji tüketimini önlediği ve obesiteye katkı sağladığı bilinmektedir.
Kahvaltının sıklıkla ihmal edildiği, uzun süre aç kalma ve tıkabasa beslenme periodlarının kan şekeri düzenlenmesini zorlaştırdığı yaşam kültürümüzün de obesiteye katkısı çok fazladır.
Beslenme içeriğine ilişkin yapılan araştırmalar, ortalama kiloda olanların karbonhidratlı, obeslerin de yağlı besinlere daha düşkün olduklarını ortaya koymuştur.
Bakımı ihmal edilen çocuklarda da obesite olasılığı oldukça fazladır. Travma geçmişi olan bireylerde; sık ve hızlı beslenmenin rahatlatıcı boyutu olduğu ileri sürülmüştür.
Obesite bir psikiyatrik hastalık değildir ancak obesite sonucu gelişen davranış ve iletişim problemleri, ayrıca kilo verme döneminde de beden imajı ve özgüven düşüklüğü çocuk psikiyatri uzmanlarınca çalışılmalıdır. Çünkü; özellikle beden imajının bozuk olduğu durumlarda bulimia, depresyon, kaygı bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıkların görülme sıklığı artar.
Obesitenin psikiyatri kliniklerinde tedavisine yönelik bilişsel davranışçı terapide; çocuk sık görülmeli, ebeveyn de dahil edilmeli, uzun süreli ve gerçekçi hedefler konulmalı, sedanter yaşamı önleyici hareketli bir yaşam biçimi hedeflenmeli, çocuğun yaşadığı ortamlar da dengesiz beslenmeyi önleyecek ve hareketlliliği destekleyecek şekilde düzenlenmelidir.
Obesite; kişide yarattığı fizyolojik ve psikososyal problemler, toplum içindeki sosyoekonomik maliyeti itibarı ile de çağımızın başta gelen epidemilerinden (salgınlarından) birisi olarak kabul edilmekte, birçok ülkede erken yaşlardan itibaren obesiteyi önlemeye yönelik ulusal politikalar yürütülmektedir.
Özetleyerek Derleyen: Dr Ahmet Çevikaslan
JOURNAL OF AMERICAN ACADEMY OF CHILD AND ADOLESCENT PSYCHIATRY

