Çocuk Postası

Tembel Teneke Cumhuriyeti

Okullarda dönem sonu yaklaşıyor. Dönem sonunun gelişi; aynı zamanda sonu “S” ile biten OKS, ÖSS ve sair bütün ÖSYM kaynaklı eleme sınavlarının heyecanının zirve yaptığı son ay.

Eleme odaklı sınavlarda eleğin altında kalmamak adına ergenliğini unutan yaklaşık iki milyon genç ÖSS’de, sekiz elli bin genç de OKS’de şans arayacak yine bu yıl.

Ama ne cümbüş. Bir yıl boyunca; babalar evlerde uzun boylu istikbal nutukları attılar. Satır aralarına “okumayacaksan….” diye başlayan üstü kapalı şantajlarını da gizleyerek. Anneler geri durur mu? Bu sınavlar memleketin başına musallat olalı; “bak, bir yıl daha dişini sık, seneye ne yaparsan yap” klişesini seslendirmek de hep onlara düştü. Ama en büyük gaz (pardon motivasyon) öğretmenlerden. “Sizin bu çocuk çok zeki ama tembel, ah bir istese…”. Sürekli zarar edip özelleştirmeyi bekleyen KİT’ler gibi yani. Kardeşler susturuldu, arkadaşlar yarıştırıldı, sevgililer uzaklaştırıldı. Bütün yaşamı kıskaca alan iki üç saatlik sınavlarda maksimum yarar elde etmek uğruna.

Aslında anne babalara diyecek fazla söz yok. 20. yüzyıldan 21. yüzyıla miras; her türlü endişe ve güvensizliği kazanca dönüştürme kültürü (ya da kurnazlığı) gelecek kaygısını da müthiş cirolardan oluşan rantlara dönüştürmeyi başardı.

Öyle ya; devir kariyer devri. Endüstri toplumunda uzmanlaşma arttıkça okullu olma süresi de uzadı ve daha da zorlaştı. Kalabalık bir nüfusun içinde kendi çocuğunu olabildiğince öne geçirmek ve bunu kolaylaştırıcı bütün fırsatları da önüne sunmak anne babalığın olmazsa olmazı oldu.

Yirmi beş yıl önce dershaneleri icat ettik. Yetmedi. Kısa sürede eve servis özel dersleri icat ettik. Yetmedi. Ondan kısa süre sonra da etüt merkezlerini icat ettik. O da yetmedi. Bakalım ne icatlar çıkacak daha. Hepsi de gençlerin performansını maksimuma çıkarmak adına. Tamamı ile anne babanın, daha sonra “keşke” dememek adına ya da “biz her şeyi yaptık” demek adına parasal gücü oranında birer ikişer çocuğuna sunduğu bu imtiyazlar sektörü de kendiliğinden büyüttü.

MEB’e ayrılan bütçe payı, öğretmen sayısı ya da okul sayısı kaç kat arttı bilinmez ama son yirmi yılda açılan dershane sayısının yirmi kattan fazla arttığını biliyoruz. Hiç kimsenin aklına sormak gelmiyor: Öğrenci aynı, kitap aynı, öğretmen aynı, bilgi aynı. Değişen nedir de, okullar boşalıyor, dershanelere ya da özel ders merkezlerine doluşuluyor. Bunun nedeninin, yalnızca okullarımızın olanaksızlıklarında mı arayalım yoksa palazlana palazlana iki milyon ytl’nin üzerine çıkan ciro pastasının kerametinde mi?

Bütün bu anlaşılır çaba; çocuğumuz açılan boş okul kontenjanlarından birisini doldursun diye. Bir yıl boyu binlerce yeni lira bu uğurda gözden çıkarılıyor. Sosyal ilişkiler askıya alınıyor. Müdür tembihli doktor raporları okulu unutturuyor. Zaman planlaması olanaksız hale geliyor. Dershanelerin bozduğu ruh sağlığı psikolojik danışmanlarda düzeliyor, sınav stresleri çözülüyor, sanki stressiz sınav varmış gibi. Gelsin performans arttırıcı haplar, egzersizler ve bilumum cambazlıklar. Her gün binlerce evin bacasından ders çalışma polemikleri yükseliyor. Kimi evlerde tansiyon, aksiyon zirve yapıyor. Zarar eden KİT’leri kara geçirmek çok kolay sanki.

Gençlerimiz eleme sınavlarının kıskacında büyürken, her yaptığını “devrim”, ya da “devrim niteliğinde” diye pazarlamayı seven pek muhterem devletimiz bir devrim daha icat etmesin mi? OKS kalktı, yaşasın SBS. Bir sınav oldu mu sana üç sınav. Hem de buluğ öncesi çocukları da çemberin içine kapacak şekilde. Önce okulları, sonra da anne babaları bastı telaş. Daha dün “ÖSS var biliyorsunuz” diyenler şimdi de” SBS var biliyorsunuz” diye yeni heyulalar yarattılar.

Hipotez kurma, akıldaki farklı çözümleri karşılaştırma gibi yeteneklerinin gelişmesine daha dört yılı olan 9-10 yaşındaki çocuklar şimdilerde çoktan seçmeli testlerle boğuşuyorlar, Orhun yazıtlarını çözeceklermiş edasıyla. Çocuk gelişiminden habersiz devrimci öğretmenleri sayesinde. Çocuklarımız boş kontenjanları dolduruyor ama ruhlarından, kişiliklerinden ve geleceklerinden neler boşalıyor, kimbilir!

Sınavların sadece araç olduğu, gidilen yolda dökülen alın terinin ve çabanın ulaşılan skordan daha yüce ve kalıcı bir değer olduğu dışardan ithal romantik bir felsefe sanki.

Daha SBS devrimini sindiremeden pek saygıdeğer bakanlığımız yeni bir devrimin haberini uçurmasın mı? Beş dersi zayıf olan üst sınıfa geçebilecekmiş. On iki dersin yarısında başarılı olmak yeterli yani. Sınıf tekrarı yapan her öğrencinin ülkeye ve kendisinden sonra gelen kuşaklara maliyeti gerekçe gösteriliyor. Sadece yıl sonunda yapılacak iki saatlik sınavlara kendisini odaklayan okul ve öğrenci populasyonu için bulunmaz nimet. Müthiş bir zamanlama. Okullar kendiliğinden bitecek pek yakında.

Maliyet hesabını sadece eldeki sıcak paraya göre yapan; sınav ve sonuç odaklı, okulu unutmuş tembel tenekelerin yıllar sonra bu ülkenin geleceğine getireceği maliyet kimin umurunda: Bizden sonrası tufan, ne de olsa!

Ahmet ÇEVİKASLAN