
Yahudi Çocuk Arap Çocuk Oyunu
Cumhuriyet Gazetesi’nde yıllar önce çıkmış AFP kaynaklı bir orta sayfa haberini anımsıyorum: “Filistinli çocukların oyunu” başlıklı. Haberin solundaki fotoğraf karesinde beş çocuk yer alıyordu, karenin en solunda tek çocuk, karşı tarafında da birinin sırtı dönük dört çocuk. Hepsinin elinde de silah vardı ancak solda tek başına duranın elindeki makineli tüfeği andırıyordu, diğerlerinin elindekiler de tabancayı.
Bu çocuklar savaşıyorlardı, oyunları buydu. Üstelik birisi vurulmuş taklidi yapıyor ve hepsinin yüzü gülüyordu, belli ki bu oyun onları eğlendiriyordu. Duruşlarına bakılırsa, solda makineli tüfek taşıyanın, tek başına savaşın bir tarafı, ötekilerin ise savaşın diğer tarafı olduğu anlaşılıyordu.
Bunlar; ulusu veya dini ne olursa olsun, Ortadoğu Bölgesi’nin çocuklarıydı. Dünyanın en önemli enerji kaynağı olan petrolün bol olduğu ve bu bolluk keşfedildikten sonra da huzursuzluğun eksik olmadığı bölgede büyüyen ve o kültürün hamurundan yoğrulan çocuklar.
Üç büyük din için kutsal kabul edilen, bir de üzerine zengin petrol yataklarına yakın olmasıyla değeri artan bölgede yaşanan kin yeni değil. Amerikan yayılmacılığının bölgedeki Truva atı rolünü üzerine alan ve vaat edilmiş toprakların peşinde koşan İsrail ile sürekli olarak bu topraklardan sürülmeye çalışılan ve arkasına Müslüman ülkelerin desteğini alan Filistinliler arasındaki hınç yıllardır sürüyor. İki tarafın da birbirlerine bakışları, karşılıklı duyguları aynı. Tek fark var: Dünyanın en donanımlı ordularından birine sahip olan İsrail, kendisine taşla, sopayla karşılık veren Filistinlileri istediği köşeye sıkıştırmış, canı istediği zaman ya da her kızgınlığında en gelişmiş uçaklarla bombalıyor. Çoğu zaman düşük düzeyde çatışmalarla giden gerginlik arada bir alevleniyor; taşlar ve bombalar bir kez daha hedeflere yöneliyor.
Bunun doğal sonucu ise savaşın ve savaş psikolojisinin o bölgede yaşayan herkes için olağan ruh hali olması. Belli ki o bölgenin insanları; günlük yaşamlarını ve gelecek beklentilerini savaş korkusu ya da psikolojisi üzerine kurmak zorunda kalıyorlar, yine aynı bölgede yaşayan binlerce çocuk gibi. Dini öğelerle beslenen, emperyalist politikalarla tetiklenen öfke ve hınç duygusu ile savaş ortamı o insanların barınmalarını, eğitimlerini, beslenmelerini, çalışma koşullarını, yaşam kültürlerini vb çok şeyi belirliyor, hatta çocukların oyunlarını da. Bu fotoğrafta olduğu gibi.
Beş çocuk bir araya gelmiş, bir oyun oynuyorlar. Bir grup Yahudi oluyor, diğerleri Arap. Sonra da bir grup diğerini bölgesinden çıkarmaya çalışırken, öteki grup bölgesini savunuyor, ellerinde silahlarla. Önce birbirlerine nefret göstererek karşılıklı kamplara ayrılıyor, sonra ellerine silah alarak kavgaya başlıyor yarının erişkinleri. Üstelik bir hayli de eğleniyorlar.
Savaş psikolojisinin istediği nefret, öfke, kamplaşma, hınç, kavga, silah, yaralanma, ölüm gibi kavramlar onların çocuk kalplerinde çoktan içselleştirilmiş, travma anlamı taşımıyor bu küçük adamlar için. Tam, savaş tacirlerinin istediği gibi.
Etnik düşmanlığın oyun kültürünün içine kadar sinmesi; her gün bu fotoğraflardan bir sürüsünü gören erişkinleri ise hiç mi hiç ilgilendirmiyor, bakıp geçiyorlar. Bir kez daha; dünyanın bir köşesinde çocukların oyunları büyüklerin oyunlarına feda ediliyor.
Sürekli intifadalarda taş atarak, bombalardan sığınaklara kaçarak, askerlerden saklanarak büyüyen çocuklardan da “evcilik” oynamaları beklenemezdi herhalde.
Ahmet ÇEVİKASLAN

