
Siber Familya
İnsanoğlu doğayı ve teknolojiyi önce kendi emri altına aldı. Şimdi de daha fenası kendisini teknolojinin emrine sunmaya başladı.
Nereden mi aklıma geldi?
Amerikan Savunma Bakanlığı “sanal anne baba programı” hazırlatıyormuş.
Niye Savunma Bakanlığı?
Bush’un teki; askerleriyle Irak’ın, Afganistan’ın çocuklarını tepeden inme bombalarla annesiz babasız bırakırken, kendi askerlerinin Amerikan pasaportlu çocukları, binlerce kilometre uzaktaki anne babalarının özlemine daha iyi dayansınlar diye bu işi askerlere vermiş de ondan.
Ne yapacakmış bu program?
Anne babalarıının yokluğunda, onları özleyen çocuklarını avutarak hasret gidermelerini sağlayacakmış.
Şimdi bütün bilgisayar familyası cümbür cemaat ayağa kalkmaz mı?
“Bir tek bebelerinizi avutmadığımız kalmıştı, diye?”
Ya da “zaten senelerdir en mahrem diplerinize girdik, hepinizi 25 senedir avutuyoruz, biraz da bebelerinizi avutalım” diye kibirlerine kibir mi katarlar?
Bu aletlerin kanımıza girip çoğumuzun huyunu suyunu değiştirdiği herkesin malumu. İliklerimize kadar giren teknolojinin verdiği rahatlık uğruna nelerden vazgeçmedik ki?
Birbirimize attığımız mesajlar, aramızdaki mesafeleri kısalttı. Ama kimse kimseyi özlemez oldu. Yaşamınızda yeri olan birisini özleme duygusunu en son ne zaman yaşamıştınız?
Tepelerimize yerleşen her kameraya mahremiyetimizi bıraktık azar azar. Masumiyetimiz artık ortak marketlerde.
Dakik dakik bir yaşam koşturmacası içinde, efradımıza “hatır sorma” inceliğimiz de tarih oldu.
Bir de üzerine akraba da olalım da hepimizi soy sop onlar terbiye etsin artık.
Bu teknoloji harikası aletler; artık masamızın üstünde mi olur, dizimizin üstüne mi yakışır, avucumuza mı yerleşir; ailemizin ferdi olarak da yerini alacakmış evlerimizde. Hem de anne baba sıfatıyla.
Bir sahne düşünün. Anne baba ve iki çocuk halinde bütün ev ahalisi akşam yemeğinde. Dört yaşındaki küçük yumurcak yemeği beğenmemiş, “pizza” ısrarında, anne ise hayır’a bağlamış.
Ne gam! Yok artık eskisi gibi “hadi anne, hadi anne” tutturmacaları. O küçük yumurcak geçecek odasına, açacak laptop’unu, tıklayacak sanal anneye, beş dakika sonra sipariş kapıda.
Ya da ergen kızımız, gece arkadaşında kalma iznini babasından koparamadı mı? No problem! O da kendi bilgisayarını açar. Daha iyi geçindiği sanal babasına başvurur, sanal baba bir şekilde sahici babayı eğlendirir ya da oyalar artık.
Bir çeşit dede ya da nine; sizin anlayacağınız. Yeri geldiğinde; anne babanın veremediği sevgi boşluğunu dolduran, bakımına destek veren, yeri geldiğinde arkalayan, şımartan, tonton değilse de köşeli, üstelik de daha hızlı ve daha renkli.
İyi de bu teknoloji durduğu yerde durmaz ki, sürümüne sürüm katar. Velev ki bunun da daha iyisi çıktı. Sözgelimi; her isteneni yapanı, ders çalış demeyeni, hatta ödevleri kendisi tamamlayanı. Cümbüş başlamaz mı o zaman?
Teknoloji dehası yumurcak; sıkıldığı yerde girer internete, daha yeni sürümünü “download” eder sanal anne babasının. Daha da olmadı cep telefonuna yükler, avucunun içinde bile taşır muhterem pederini ve validesini.
Hepsi iyi hoş da, beni en çok düşündüren bu BAĞLANTI AYARLARI dedikleri nane. Bilgisayarın bağlantı ayarları bozulur da yeni versiyonla geçinemezse ne olacak? Bir de aynı anda sahici anne babayla papaz olma vaziyetleri de varsa. Evdekilerden hayır yok, bilgisayardakiler de çuvalladı. Öp babanın elini! Sıkıyorsa.
Bu teranenin sonu nereye varır bilinmez ama karşı cephenin de aynı tüketime ortak olduğunu, bu sefer de piyasaya “sanal evlatlar” sürüldüğünü düşünün.
“Ben böyle bir dünyaya çocuk doğurmam” mavallarına sığınan özgüven arızalı tipler nasıl da rahatlar. Öyle ya, kimsenin “çocuk yap” dediği yok. Performans baskısına son. Her yaş gününde yeni sürümü download et; kokusuz, azarsız, sızısız tarafından, oturduğun yerden bir düzine çocuk büyüt.
Sanal anneler ve babalar, sanal bebekler, sanal ağabeyler ve ablalar halinde; birbirine dokunmadan, bakmadan yaşayan sanal aileler olarak geçinip gideriz. Sanal torunlarımıza forward edeceğimiz siber anılarımızı dosyalamayı da unutmadan.
Ahmet ÇEVİKASLAN

